Maha Yugalar
Hinduizm'de yaratılış; başı ve sonu olmayan bir döngüdür.
Evren sürekli bir yaratılış ve yok ediliş döngüsünden oluşan Maha Yuga (Krita-Satya Yuga, Treta Yuga,
Dvapara Yuga ve Kali Yuga) denilen evrelerden geçer. Dört evreden oluşan bu
Yuga dönemlerinin her biri diğerinde daha kısa sürer. Evreler arasındaki
sürenin kısalmasıyla birlikte ilk Yuga'dan itibaren ahlaksal bozulmalar başlar.
Gitgide artan yozlaşmanın sonunda evren yok edilerek döngü sıfırlanır ve her
şey en baştan yeniden tekrar eder. Yani
başlangıç kainatın yaratılışından ziyade bir evrenin- Yuga döneminin
başlangıcına işaret eder. Her dönemin yaratıcı tanrısı Brahma'dır fakat biçimi
ve rolü değişir; yaratıcı tanrı olarak Brahma, hayatın koruyucusu olarak Vishnu
ve yok edici olarak Shiva-Rudra formlarında görülür. Daha sonraki dönemlerde Brahma
popülerliliğini kaybederek yaratıcı tanrı rolünü Vishnu'ya kaptırır. Bu
yüzdendir ki sonraki dönemlerde Brahma, Vishnu'nun göbeğinden doğuyor olarak
gösterilir.
Krita Yuga ilk çağdır ve altın çağ olarak
nitelendirilir. Krita, 'kri' (yapmak) fiilinden türetilmiştir. Yani
"yapılmış, tamamlanmış, kusursuz" anlamlarına gelir. Bu dönemde
dharma dört ayağı üzerinde sağlam bir şekilde durmaktadır. Bu çağda insanlar
bencil ya da açgözlü değildir, doğuştan erdem sahibidirler. Herkes iyi ve mutlu
olarak yaşar. Herhangi bir barınma ya da geçim ihtiyaçları yoktur. Çünkü o
dönemde doğaüstü niteliklere sahip ağaçlar vardır ve bu ağaçlar insanların her
ihtiyaçlarını karşılamaktadırlar. İnsanlar kendilerini en yüce erdem olan düşünmeye
ve dharmaya adamışlardır. Bu çağda yaratıcı
tanrı olarak Brahma görülür.
İkinci çağ ise Treta Yuga'dır. Treta üç
anlamına gelir ve Dharmanın artık üç ayağı üzerinde yürüdüğüne işaret eder.
Erdem ve dharma hala olsa da çağın süresi ile birlikte o da azalmıştır. Bununla
birlikte doğaüstü niteliklere sahip ağaçlar bu özelliklerini kaybederek sıradan
ağaçlara dönüşmüştür. Bunun sonucu olarak da bu çağda geçim ve barınma ihtiyacıyla
birlikte özel mülkiyet kavramı da ortaya çıkmıştır. İnsanlar açgözlü olmaya
başladıkları için mutsuzdurlar. Yine de kendilerini en büyük erdemlerden olan
bilgi edinmeye adamışlardır. Yaratıcı tanrı olarak Vishnu gösterilir.
Üçüncü çağ Dvapara Yuga'dır. Dvapara iki
anlamına gelir ve dharma bu dönemde dört ayağından sadece ikisi üzerinde
yürümeye çalışıyor demektir. Yaratıcı Tanrı hala Vishnu'dur. Bu çağda ahlaki yozlaşmalar ile acı ve üzüntüler de
artmıştır. İnsanlar daha hırslı ve açgözlüdür. Güçlü olanın zayıfı ezdiği bir
dönemdir. Savaşlarla birlikte ölümler de artmıştır. İnsanlar kendilerini diğer
büyük erdemlerden olan kurban etmeye adamışlardır.
Dördüncü çağ ise Kali Yuga'dır. Kali "
anlaşmazlık, savaş ve kavga " anlamlarına gelir. Bu dönemde Dharma tek
ayak üzerinde ilerlemeye çalışır. Ahlaki erdemler yok olmuştur ve insanlar
erdemleri yerine özel mülkiyet durumlarına göre sınıflandırılır. Bu çağda kalan
tek erdem iyilik yapmak ve sadaka vermektir. Bu dönem Vishnu Purana'da şu şekilde
anlatılır: "Cemiyet, mülkün rütbeyi
belirlediği, servetin erdemin tek kaynağına dönüştüğü, karı ile koca arasındaki
tek bağın tutku, yaşamdaki başarının kaynağının sahtekarlık, tek eğlence
kaynağının cinsellik olduğu, ve dışsal hilelerin içsel dinle karıştırıldığı bir
aşamaya gelindiğinde..." -işte o zaman Kali Yuga'da, yani bugünün
dünyasındayız demektir. (Zimmer, 2004)
Vishnu bu dönemde yok edici tanrı olarak
Shiva-Rudra formunda görülür. Bu çağın sonunda Vishnu bütün evreni yok edecek
devasa bir ateşe bürünür. Bu kızgın ateşle evren yok olurken, sağanak bir
yağmur ile her yer sulara gömülür. Ardından Vishnu binek hayvanı Şesha'nın
üzerinde dinlenen Narayana formuna bürünerek derin bir uykuya dalar. Bin Maha
Yuga gecesinin sonunda Vishnu tekrar uyanacak ve göbeğinden bir lotus çiçeği
içinde yaratıcı Tanrı Brahma olarak çıkarak yaşamı tekrar başlatacaktır.
Tufan Olayı
Dördüncü evrenin yani Kali Yuga'nın sonunda
yaşamın bir tufan ile yok edilmesiyle ilgili iki farklı anlatım vardır; ilk
olarak Vishnu, Shiva formunda dünyayı bir tufanla yok etmeden önce, hala erdem
sahibi bir insan olan Manu'ya, balık formunda (matsya) görünür. Manu'dan
kendisini, belirli bir büyüklüğe gelene kadar korumasını ister. Bu aslında
Manu'nun gerçekten erdem sahibi biri olup olmadığını sınamak içindir. Manu
küçük balığa bir süre bakar ve yeterince büyüdüğünde onu tekrar denize bırakır.
Artık Manu'dan tamamen emin olan Vishnu, ona gerçek formunu gösterir. Ve onu
yaklaşan tufan konusunda uyararak bir gemi yapmasını ister. Tufan
gerçekleştiğinde Vishnu, yine Matsya formuna bürünerek geminin ipini boynuna
bağlar ve onu güvenli bir dağın tepesine bırakır. Bu şekilde Manu hayatta kalan
tek insan olur. Fakat bir süre sonra neslini devam ettirme isteği ile sıkı
ibadetlerle birlikte kurban törenleri düzenlemeye başlar. Bu sayede İda adı
verilen bir kadın ile ödüllendirilir. Böylece insan ırkı Manu ve onun karısının
soyundan devam etmiştir.
Yukarıda bahsettiğimiz tufan olayı efsanesi
birçok medeniyetin mitoslarında da yer almaktadır. Olay örüntüsü aynıdır;
ahlaksal düzenin bozulduğu ve yozlaşmanın arttığı bir dönemde, tanrılar hala
erdem sahibi olduğunu düşündükeri kişiyi tufan hakkında uyarırlar. Yaklaşan
tufandan korunması için bir gemi yapmasını isterler. Ve o erdem sahibi kişi
bütün yaşamı yok eden tufandan bu şekilde kurtularak yeni neslin atası olur.
Hintlilerin Manu olarak adlandırdığı bu kişiye İbraniler Noah, Araplar Nuh,
Çinliler A-Zie, Sümerler Ziusudra, Babilliler Utnapiştim, Akadalılar Atra-Hais,
Yunanlılar Deucalion ve Aztekler ise Tapi demişlerdir.
Hint kültüründeki tufan olayının bir diğer
anlatımı ise şöyledir;
Tufan
sonucu her yeri kaplayan sular yaşamı yok eder. Sadece her şeyin tohumunu
barındıran kozmik bir yumurta okyanusun üzerinde asırlar boyu yüzer. Daha sonra
Brahma yaşamı tekrar başlatmak için bu kozmik yumurtadan çıkar ve yaratılış yeniden
başlamış olur. Fakat iki anlatımda da bahsedilen konu bir yokluktan
var etme değildir, daha ziyade yeniden düzenleme eylemi vardır.
Yorumlar
Yorum Gönder