Giriş
18. yüzyıl
sonları ile 19. yüzyıl başları arasında süre gelen felsefi akıma Alman
İdealizmi denmiştir. Bu deyiş 1840’lı yıllarda materyalist filozoflar
tarafından ortaya atılmıştır. Bu dönem aynı zamanda Akıl Çağı olarak da
adlandırılır.
Alman
İdealizmi Kant ile başlayıp Hegel’e kadar uzanan dönemi kapsar. N. Hartmann’a
göre ise Kant, Alman İdealizmi’nin başlangıç noktası değil, kaynağıdır. Çünkü
ona göre asıl başlangıç noktası onun taraftarları ve karşıtlarıdır.
Kaynağını
Kant’tan alan Alman İdealizmi’nin önemli temsilcileri ise Fichte, Schelling ve
Hegel olmuştur. Bu filozoflar birbirlerinin görüşlerine katılarak ya da
katılmayarak kendi felsefelerini
oluşturmuşlardır. Bu bağlamda bir filozofu anlayabilmek için diğerlerini de iyi
bilmek gerekir.
Alman
İdealistlerinin en büyük amacı Kant’ın düşünce ile görü, teorik ile pratik
akıl, özne ile nesne arasındaki ilişkinin önemine dair cevapsız bıraktığı
soruların cevaplarını bulmak olmuştur. Fichte Kant’ın felsefesini geliştirerek
bu sorulara cevap bulabilmek için “ Bilim Öğretisi” eserini yazmıştır. Onu
sırasıyla; Schelling’in “ Özdeşlik Felsefesi” ve Hegel’in “ Mutlak İdealizm” i
takip eder.
Fichte’de Ben Ve Özgürlük Kavramları
Fichte Alman
İdealizminin en önemli temsilcilerinden biridir. Fichte her ne kadar kendi
idealizm anlayışını Kant’tan etkilenerek geliştirmiş olsa da Kant’ın
felsefesindeki boşluğu görmüş ve ondan çok daha ileri gitmiştir. Kant’ın ileri
sürdüğü “ kendine şeyin” bilinemezliğini eleştirmiş ve bunu yerine “ Ben ve
Özgürlük “ kavramlarını ortaya atmıştır.
Fichte,
felsefesinin temelini bilime dayandırır. 1801 yılında kaleme aldığı Bilim
Öğretisi adlı eserinde kendi felsefesinin ilkesini ; “ Transandantal idealizmin
gerçek ruhu şudur: Bütün varlık bilgidir.” şeklinde formüle eder. Ona göre
felsefe bir bilim olarak kaynağını bilgiden alır. Bilim olarak felsefe mutlak,
bağımsız ve kesin bir ilkeye ihtiyaç duyar. Fichte’ ye göre bu ilke “ Ben
varım” ( ich bin ) cümlesidir. Bu ilke Fichte felsefesinin temelini
oluşturmaktadır. Fichte’nin Ben kavramı kendi kendini belirleyen, kendi dışında
hiçbir nesne tarafından etkilenmeyen ve sınırlandırılamayan mutlaktır. Fichte
Ben’i “ eylem, edim” olarak tanımlar. Yani Ben her şeyden önce bir eylemdir.
Fichte’ye göre bir diğer temel ilke de Ben’in karşısına bir Ben-olmayan
koymaktır. Eğer Ben varsa onun zıttı da olmak zorundadır. Fakat bu karşı direnç
Ben tarafından aşılır çünkü o her zaman etkin olandır.
Fichte’nin
özgürlük felsefesinin kaynağı Kant’tır.
Başlangıçta Kant’ın Pratik Aklın Eleştirisi adlı eserinden, özgürlüğü
determinizme karşı savunduğu için etkilenmiş fakat daha sonra “kendine şey”
zincirinden kurtulamadığı için eleştirmiştir. Bu bağlamda Fichte Kant’ın
felsefesini değiştirerek özgürlüğü teorik ve pratik felsefenin temel prensibi
ve ilkesi yapmıştır. Fichte’ye göre varlığın ve bilginin ilkesi özgürlük
olmalıdır. Fichte felsefesinin temelini oluşturan Ben’in Ben olabilmesi için eyleme zorunluluğu
vardır. Bunun için ise özgür olmak gerekir. Yani Ben özgür olmayı zorunlu
kılar.
Schelling’de Tin ve Diyalektik Kavramları
Schelling felsefesinde
Kant ve Fichte’den etkilenmiştir. Başlangıçta Kant’a karşı Fichte ile aynı
fikirleri paylaşmış ve onun idealist bakış açısını kabul etmiştir. Hatta
Fichte’nin diyalektik ilkesi Schelling’in felsefesine de kaynaklık etmiştir. Fakat
Fichte’nin Bilim Öğretisi’nde yer alan etkisiz ve engel işlevi gören doğa
anlayışına karşı çıkmıştır. Fichte’nin inkar ettiği doğa Schelling’in
felsefesinin temelini oluşturur. Bunun üzerine Doğa Felsefesi Üzerine Düşünceler
adlı eserinde kendi felsefi görüşünü geliştirir.
Kant sonrası
Alman felsefesinde hemen hemen tüm filozoflar “ kendinde şey” kavramını ya
reddeder ya da çözümlemeye çalışır. Schelling ise bu filozoflardan farklı
olarak tek bir mutlak gerçekliğin iki farklı tezahürü olduğunu ileri sürer. O
felsefesinde, hem kendinde şey olarak
doğa hem de kurucu bilinç olarak aklın nasıl iç içe geçtiğini göstermeye
çalışır.
Schelling’e
göre mutlak doğanın özdeşliğidir. Ona göre doğa ile tin özdeştir. Schelling’in
felsefesinin temelinde doğa vardır ve ona göre doğada nesnel akli bir yapı
bulunur. Schelling’e göre bilgi nesnel olan ile öznel olan arasındaki uyumdur.
Bilginin doğruluğu bu ikisi arasındaki özdeşliğe bağlıdır. Schelling’e göre bu
iki kavram doğa ve Ben’ e tekabül eder. Bu iki kavram birbirine zıt
kavramlardır. Bütün bu zıtlıklar ise doğanın diyalektik yapıda olduğunu
gösterir.
Hegel’de Akıl , Mutlak ve Tin Kavramları
Felsefede
ilk kez tarihsel düşünmeyi başlatan filozoftur. Hegel de diğer filozoflar gibi
Kant’ tan etkilenmiş fakat onun fikirlerini eksik bulmuştur. Kant’ın aksine o,
insanın her şeyi öğrenebileceğine inanır. Fichte’nin idealizmini ise boş bir
bilgi sistemi olarak gördüğü için eleştirir. 1807 yılına kadar Schelling’in
yanında yer alan Hegel, aynı yıl yayınladığı Tinin Fenomenolojisi adlı eseriyle
Schelling’den de kesin olarak ayrılır. Hegel bu eserini Kant’ın Saf Aklın
Eleştirisi adlı eserine benzetir. Bu yapıtıyla tin kavramını felsefeye sokar.
Ona göre
idealizm tinin felsefesidir. Bu tin doğa ve tarihte başkalaşarak kendini mutlak
tin olarak gerçekleştirmiş olur. Hegel felsefesinde Tin ile eş anlamlı olarak
akıl, mutlak ve bir terimlerini de kullanır. Tin var olan her şeyin özüdür. Hegel’in
akla yüklediği erek buradaki tin ya da mutlaktır.
Hegel’e göre
ide diyalektiğin kendisidir. Karşıtların devinimi ve tinin evrilmesi ile
gerçeklik ortaya çıkar. Hegel gerçeklik ile tini ilişkilendirir. Yani gerçeklik
ile tin bir ve aynıdır.
Sonuç
Alman İdealizmi
birbirine karşıt, farklı görüşlere sahip bir çeşitliliğe duçar olmuştur. Alman
İdealizmi’nin Kant sonrası ilk temsilcisi Fichte’dir. Her ne kadar Kant’tan
etkilense de onun “ kendinde şey” kavramına karşı çıkarak kendi felsefesini
oluşturur. Bu bağlamda Fichte , Bilim Öğretisi adlı eseriyle kendi mutlak
kavramını Ben olarak açıklar. Fichte’nin mutlak olarak Ben kavramına karşı
Schelling doğayı koyar. Schelling’e göre doğa bilinçsiz tindir. Tin ise
bilinçli doğadır. Kant sonrası Alman
İdealizminin son temsilcisi ise Hegel’dir.
Hegel ise kendi felsefesini Mutlak İdealizm olarak tanımlar.
Kant’ın Saf
Aklın Eleştirisi adlı eseri Alman İdealizminin başlatıcısı olmuştur. Alman
İdealistlerini birleştiren bir diğer nokta Kant felsefesindeki eksikleri
giderme ya da eleştirme çabalarıdır. Onlar için Kant Alman İdealizminin kaynağı
konumundadır. Aynı zamanda Kant’ın felsefesindeki sınırları aşmak isteyen
idealistler “ sistem” kavramını getirerek bilgiyi tek bir ilkeye
indirgemişlerdir. Kant’ın olumsuzladığı diyalektik Alman İdealistlerinin
yöntemi olmuştur. Fichte, Schelling ve Hegel diyalektiği spekülatif gerçekliğin
mantığı olarak kabul ederler.
Kaynakça
Ateşoğlu, G. ( 2017). Tarih Felsefesi Seçme Metinler
: Herder, Kant, Fichte, Schelling, Hegel, Schopenhauer. Ankara: Doğu Batı
Yayınları.
Hartmann, N. ( 2021). Schelling / Doğa , Özgürlük,
Mitoloji. ( Çev. S. Günenç). Ankara: Ayrıntı Basım Yayın. (1960).
Kojeve, A. (2021) . Hegel Felsefesine Giriş. ( Çev.
S. Hilav). İstanbul : Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık ( 1947).
Schelling, F. W. J. (2019). İnsan Özgürlüğünün Özü
Üzerine. (Çev. M. B. Albayrak) . İstanbul : Ayrıntı Yayınları. (1809).
Topakkaya, A. (2011). Fichte. İstanbul: Say
Yayınları.
Topakkaya, A. ve Rutti, E. E. (2021). Kant’tan
Hegel’e Alman idealizmi. Ankara: Ayrıntı Yayınları.
Yorumlar
Yorum Gönder