Mitolojide Ve Hint Kültüründe Yılan Sembolü

   Eski çağlardan beri yılan, hem korkulan hem de saygı duyulan bir hayvan figürü olmuştur. İskandinav mitolojisinde Midgard[1], Aztekler'de Kuetzalkoatl - Mayalar'da Kukulkan olarak bilinen Quetzalcoatl[2] yılanı, Yunan mitolojisinde Python[3], Mısır mitolojisinde  Apophis[4] yılanı ve Hint mitolojisinde rastladığımız Vasuki[5] yılanı bunlara birer  örnektir.Yılanın doğası  gereği yerde sürünüyor oluşu ve yer ile olan ilişkisi ona negatif anlamlar yüklenmesine sebep olurken; deri değiştirerek kendini yenileyebilme özelliği de onu şifa ile ilişkilendirerek, pozitif bir anlam kazanmasına yardımcı olmuştur. Yani hem pozitif hem de negatif anlamda kullanılan, çift yönlü bir semboldür.

   Bu bağlamda yılanın, mitolojilerdeki negatif anlamda, simgelediği genel özellikler; sır, gizem, kötülük, ölüm, yeraltı alemi ve orada yaşayan iblisler, kötü varlıklar, maddilik ve nefsaniyet gibi kavramlardır diyebiliriz. Pozitif anlamda ise; yaratılış, yenilenme, ölümsüzlük ve şifayı temsil etmektedir. Hatta tıbbın da sembolü olmuştur.

  

Kuyruğunu ısıran yılan ya da bir asaya dolanan yılan tasvirleri mitolojilerde rastlanan ortak yılan figürlerindendir. Kendi kuyruğunu ısıran yılan, eski Yunanca'da " kuyruğunu yemek" anlamına gelen " ouroboros" olarak adlandırılır. Platon, kendi kuyruğunu ısıran yılan figürünü; evrendeki ilk  varlık olarak nitelendirmiştir. Platon'a göre ouroboros; kendinden başka hiçbir şeye ihtiyacı olmayan, kendi kendine yeten bir varlıktır. Besini kendi artığıdır fakat sindirmesine izin verecek hiçbir organı yoktur. Kendisi dışında görülecek bir şey olmadığı için gözleri yoktur. Yine duyulacak bir ses olmadığı için kulakları da yoktur. Ayrıca solunacak bir hava olmadığı için nefes alma yeteneğinden de yoksundur. Kendisini savunmasını gerektirecek herhangi bir varlık olmadığından eli ve ayağı da yoktur. Platon Ouroboros'u kendi kendine yeten mükemmel varlık olarak tanımlar.

   Adını Eski Yunanca'dan alan  Ouroboros sembolüne aslında Yunan'dan önce Mısır kültüründe rastlanmaktadır. Mısır cenaze ritüellerinde kullanılan yazıtlar üzerinde kendi kuyruğunu ısıran yılan tasvirleri vardır. MÖ. 14. yüzyılda Tutankhamun'un[6] mezarında bulunan yazıtlarda iki yılan tasviri bulunmaktadır. Mısır mitolojisine göre bu yılanlar güneş tanrısı Ra ile yeraltı tanrısı Osiris'i simgelemektedir. Bu iki tanrı ise yaşamın başlangıcını ve sonunu temsil etmektedir.

   İskandinav mitolojisinde ise zamanla büyüyerek dünyayı saran ve kendi kuyruğunu ısıran bir yılandan bahsedilir. Jörmungandr olarak adlandırılan bu deniz yılanı Midgard ( Dünya) yılanı olarak da bilinir. Kendi kuyruğunu ısıran yılan sembolü Hinduizm ve Buddhizm'de ölüm ve yeniden doğum döngüsünü simgeler. Bu bağlamda samsara'yı[7] temsil eder. Ayrıca Şesha ile de ilişkilendirilir. Ouroboros sembolü dairesel şekli ve bu döngüsel hareketinden dolayı genel olarak; evrenin gelişimi, sonsuzluk, yenilenme, reenkarnasyon ve yaşamın sürekliliği ile ilişkilendirilmiştir.

Bir asaya sarılı iki yılan sembolü mitolojilerde şifa veya uyanışı niteleyen anlamlarda kullanılmıştır. Bazı kaynaklar bu sembolün kaynağı olarak Mezopotamya'yı göstermektedir. Sümer tanrısı Ningishzida'nın simgesi olarak şifa ile ilişkilendirilmektedir. Yunan mitolojisinde ise tıp tanrısı Asklepios'la ve Hermes ile ilişkilendirilir.  

   Hint kültüründe erken dönem Mezopotamya sanatından gelen eserler arasında iki
yılan desenine rastlanmaktadır. Yılan tapımı için dikilen levhalarda birbirine dolanan iki yılan figürü yer almaktadır. Nāgakal denilen bu levhalar çeşitli yılan tasvirleriyle süslenmiştir. Bu taş levhalar tapınaklara ya da tapınak avlularına, köy girişlerine, göl ve nehir kenarlarına ve ağaç altlarına yerleştirilmiştir. Bu levhaların amacı kötü ruhlara karşı koruma sağlamaktır. Bunun yanı sıra çocuk isteyen kadınlar için bir tapınma aracı da olmuştur. Çünkü yılan aynı zamanda fallus ile ilişkilendirilerek üremenin de simgesi olmuştur. 
Hint kültüründe, biririne dolanmış iki yılan sembolüne, Maurya İmparatorluğu dönemindeki sikkeler üzerinde de rastlanmaktadır. Bu sikkeler Kral Aşoka döneminde yapılmıştır. Ayrıca bir asaya dolanmış iki yılan motifine bazı Hint tapınaklarında ve tapınak girişlerinde de rastlanmaktadır. Tantrizm ve yogada, omurilik içinde bulunan kundalini enerjisi  iki yılan ile tasvir edilir. Buddhizm'de Bodhisattvalar'ın taşıdıkları üç uçlu yabaya dolanmış iki yılan tasvirleri de bulunmaktadır.
  Hint kültüründe yılan kültü, kobra yılanlarının efsaneleştirilmesi sonucu Nāga olarak betimlenmiştir. Nāgalar insan yüzlü ve yılan kuyruklu doğaüstü varlıklar olarak, kafalarında taşıdıkları bir mücevher ile tasvir edilir. Hint mitolojisine göre evren üç alemden oluşur; Svarga (cennet), Pṛthivī (yeryüzü) ve Pātāla (yer altı). Nāgaların Pātāla'nın (yeraltı dünyası) yedi bölgesinden biri olan Bhogavatī şehrinde yaşadıklarına inanılır. Pātāla bölgesi; mücevherlerle dolu, güzel koruların bulunduğu, cennetten bile daha güzel bir yer olarak tanımlanır. Vishṇu Purāṇa ve Bhāgavata Purāṇa gibi kaynaklarda Pātāla bölgesinden bahsedilmektedir. Burada bin civarında Nāganın yaşadığına inanılır. Nāgalar, ermiş Kaşyapa ile Kadrū'nun çocukları olarak kabul edilir. Nāgalar okyanusun ve yeraltında bulunan bütün hazinelerin koruyucusudur. Nāgaların bir diğer rolü de tapınak bekçiliğidir. Bu nedenle Hindu ve Buddhist tapınakların girişlerinde yılan motifleri yer almaktadır. Ayrıca göl ve nehir tanrıları olarak da tasvir edilirler. Su ile özdeşleştirilmelerinden dolayı suların vücut bulmuş hali olarak da düşünülürler.

   Yılana atfedilen anlamlar kültürden kültüre farklılıklar göstermektedir. Cennet - cehennem inanışı olan dinlerde daha çok olumsuz yönleriyle karşımıza çıkar. Bu bağlamda yer altı ve kötülükle ilişkilendirilir. Hinduizm ve Buddhizm'de yılanın tehlikeli doğası olduğu gibi kabul edilerek, yok etmekten ziyade, kontrol altında tutulması gereken bir güç olarak görülür.

Ayrıca Vishnu'nun binek hayvanı Garuda ile yatağı olarak seçtiği Şesha arasındaki ilişki de oldukça ilginçtir. Çünkü yılan nasıl yeryüzünü simgeliyorsa, Garuda da gökyüzünü simgeler ve birbirlerinin ezeli düşmanlarıdırlar. Bu iki yaratığın ezeli mücadelesi iyiliğin ve kötülüğün mücadelesini simgeler. Hint mitolojisinde Vishnu, yılanın kötü güçlerini kontrol altında tutan bir tanrı olarak gösterilir. " Krishna ve Kāliya'nın Hikayesi" bu düşünceyi destekler;

   Hikayade Vishnu'nun Krishna formundayken, Yamunā Nehri'nde yaşayan ve orayı gasp eden yılanlar kralı Kāliya'yı nasıl etkisiz hale getirdiği anlatılır. Krishna nehri gasp eden ve zehriyle insanları öldüren bu devasa yılanla savaşır. Büyük bir mücadelenin sonunda Krishna onu hareket dahi edemeyeceği bir hale getirir fakat öldürmez. Kāliya gücünü yitirince Krishna'ya şöyle yalvarır: " Ben yalnızca doğamın gereğini yapıyordum. Beni bu kadar güçlü yaratan, beni zehirle donatan sensin; ben de buna uygun davrandım. Eğer tersini yapsaydım, her yaratığın kendi türüne uygun şekilde davranması gerektiğine ilişkin senin koyduğun yasayı çiğnerdim; evrenin düzenine meydan okurdum ve bu nedenle cezayı hak ederdim. Oysa şimdi, bana vururken bile, beni en yüce nimetle, elinin dokunuşuyla kutsadın. Gücüm kırıldı, zehrim tükendi; sana yalvarırım canımı bağışla ve ne yapmam gerektiğini söyle bana." (ZIMMER 2004, 99-100 ) Bu yakarışa karşılık Krishna onu bağışlar fakat Yamunā Nehri'ni terk etmesini ve insanlardan uzak bir yerde, okyanusta yaşamasını emreder. Böylece artık insanlara zararı  dokunmayacaktır.

   Krishna burada uzlaştırıcı bir rol oynamıştır. Bunun sebebi Vishnu'nun koruyucu tanrı rolü olabilir. O Krishna formunda da bu özelliğini yansıtmıştır. Keza aynı hikayede söz konusu tanrı Şiva olsaydı muhtemelen Kālika'yı yok ederdi. Fakat Krishna formunda görünen Vishnu için her canlı tanrının bir tezahürüydü. Bu yüzden yok etmek yerine kontrol altında tutmayı seçti. Kālika'nın yaşam alanı değiştirilerek, insanlar ve yıkıcı güçlere sahip yaratıklar arasında bir sınır çizilmiş oldu.

     " Filin Kurtarılışı" hikayesinde de Vishnu'nun yılanları kontrolü altında tuttuğunu görüyoruz. Bu hikaye Uttar Pradesh, Deogarh'da bulunan Dashavatara Tapınağındaki bir kabartmada resmedilmiştir. Bu efsaneye göre; su içmek isteyen bir fil göle girer. Fakat farkında olmadan gölün içinde fazla ilerlemiştir. Göldeki yılanlar filin ayağına dolanmaya başlarlar. Bir süre sonra fil, boğulmaya başlar. O esnada binek aracı Garuda ile Vishnu gelir. Daha Vishnu hiçbir şey yapmadan yılanlar fili serbest bırakırlar ve Vishnu'ya boyun eğerler. Burada Vishnu yılanlar ile hiçbir mücadeleye girişmez bile. Sadece onun varlığı yılanlara boyun eğdirmeye yeter. Bu da Vishnu'nun yılanları kontrolü altına aldığını ispatlar. Yılan ayrıca Şiva[8] ve Ganeşa[9] ile de ilişkilendirilir.

   Yılanın doğası gereği yerde sürünüyor oluşu, toprak altında yaşaması ve bünyesinde barındırdığı zehir onun yeraltı ve toprakla ilişkilendirilmesine sebep olur. Bu bağlamda ölümü ve kötülüğü simgeler.  Bünyesinde barındırdığı zehire karşı panzehirini de bulundurması ve deri değiştirmesi ise yaratılış ve yeniden dirilmeyi temsil eder. Yılan sembolü aynı zamanda ağaç, fallus, su ve yumurta ile de ilişkilendirilmiştir.

Görünüş olarak fallusa benzetilen yılan, bir nevi toprağı dölleyen bir unsur olarak kabul edilmiştir. Bu da onun yaşam, üreme ve doğurganlıkla ilgili bir sembol olarak kabul edilmesine neden olmuştur. Öyle ki birçok mitolojide yılan, yaratılış mitleriyle ilişkili görülür. Yaratılışla ilişkilendirilen yılan sembolüne Mısır mitolojisinde de rastlamaktayız. Ölüler Kitabı'nda; Atum[10] yılanının sonsuz sulardan çıkarak tüm yaratılanları kustuğu anlatılır. Bu yüzden Mısır firavunları, ölümsüzlük sembolü olarak, başlarında bir uraeus[11] taşırlar.  Hint mitolojisinde yaratılışla ilişkilendirilen yılan Ananta ya da diğer ismiyle Şesha'dır. Sanskrit dilinde Ananta "sonsuz" anlamına gelirken, Şesha " artık, tortu" anlamlarına gelmektedir. Bir başka anlatıma göre ise evreni Vishnu'nun kontrolü altında olan Şesha yok eder. Bu varyasyona göre evrenin sonunda Şesha ağzından büyük bir ateş topu püskürterek evreni yok eder. Sonunda evren sonsuz sularla kaplanır.  Sonsuz sularla kaplanan evrende Vishnu, Şesha üzerinde derin bir uykuya dalar. Bu bağlamda sonsuz suları, evrenin sonsuz döngüsünü ve yaşamı temsilen yılana  Ananta; tüm yıkımın ve yeniden yaratılışın ardından kalan tortuya da  Şesha denmiştir.
  
Hint mitolojisinde yer alan bir diğer önemli yılan ise Vāsuki'dir.  Hint mitolojisine göre ermiş Kaşyapa ile Kadrū'nun oğludur. Süt Okyanusunun Çalkalanması mitinde büyük rol oynamıştır. Efsaneye göre; tanrılar ve iblislerin ölümsüzlük içkisi amritayı elde etmek için Süt Okyanusu'nu çalkalamaları gerekir. Bunun için yılan Vāsuki Mandāra dağının etrafına ip gibi sarılır. Bir ucundan tanrılar diğer ucundan iblisler çekiştirerek okyanusu çalkalamaya başlarlar. Çalkalama işlemi sırasında okyanustan çıkan şeylerden biri de halāhala zehridir. Tüm canlıları yok edecek kadar güçlü olan bu zehri Şiva içer. Şiva zehri içtiği sırada eşi Parvātī Şiva'nın boğazını sıkarak zehrin vücuduna yayılmasını engeller. Böylece zehir Şiva'nın boynunda kalır. Fakat zehrin etkisi yüzünden boynu maviye döner. Bu yüzden Şiva'ya mavi boyunlu anlamında; Nīlakantha ( Sanskrit dilinde; nīla: mavi, kaṇṭha: boyun demektir. ) denir. Efsaneye göre Şiva zehri içtiği sırada birkaç damla da okyanusa düşer. Düşen damlalardan yılan Vāsukī de içmek zorunda kalır. Bundan çok etkilenen Şiva onu boynunda bir kolye gibi taşımaya başlar. Birçok resimde Şiva boynunda yılan Vāsukī ile resmedilir.

Tanrı Şiva'nın yılan Vāsukī'yi bir kolye gibi boynuna dolamasının farklı anlamları  vardır. Yılan bazı mitolojilerde arzunun ve şehvetin sembolü olmuştur. Hıristiyanlık, Yahudilik ve İslam mitolojilerinde yer alan Adem ve Havva'yı doğru yoldan saptırarak, yasak elmayı yemeye teşvik eden hayvan yılandır. Şiva'nın bu hayvanı boynuna dolaması, adananlarına vermek istediği bir mesajı içerir; kişi iradesi üzerinde yoğunlaşmalı ve gerçek mutluluğu kendi içinde aramalıdır. Bu şekilde arzuların ve tutkunun üstesinden gelerek gerçek mutluluğa ulaşılır mesajı verilmektedir. Vishnu gibi Şiva da yılanın kötü güçlerini kontrol altında tutan bir tanrı figürü olarak gösterilir.  Vāsukī'ye özellikle Nāga Panchamī festivalinde tapınılır. Festivalin en önemli ritüeli Vāsukī imajına süt sunmaktır. Vāsukī tanrı Şiva ile ilişkili görüldüğü için Şiva tapınaklarına gidilerek ibadet edilir.  

Buddhizm'de yılan sembolü pozitif yönleriyle karşımıza çıkar. Vinaya Sutra'da yer alan bir efsaneye göre; Buddha aydınlanmaya eriştikten sonra günlerce meditasyon yapar. Bu sırada büyük bir fırtına çıkar ve bu fırtınaya karşı onu bir yılan korur. Buddha meditasyonuna devam ederken yılan Muçalinda, onun bedenini yedi kez sarar, kobra kafasını şişirerek Buddha'nın başı üzerinde bir şemsiye gibi durarak onu fırtınadan korur. Buddha'nın bedenine dolanmış Muçalinde heykelleri Khmer sanatındaki eserlerde mevcuttur.

   Buddhist mitolojiye göre; Buddha öğretisini yaymaya başladığında insanlar tarafından gerektiği gibi anlaşılamadığını düşündü. Bu yüzden Buddha gerçek öğretisini Nāgalara açıklamıştır. İnsanlar Buddha'nın öğretilerini anlamaya hazır olana kadar da bu bilgiyi Nāgalar korumuştur. Lotus Sūtra'nın I. (Nidānaparivartah) bölümünde Buddha'nın vaazını dinlemeye gelen Nāgalardan bahsedilir. Burada yer alan Nāgalar; Nanda, Upananda, Sāgara, Vāsukī, Takshaka, Manasvin, Anavatapta ve Utpalaka'dır. XI.  ( Stūpasamdarşanaparivartah) bölümünde ise bir Nāga kralı olan Sāgara'nın kızının Bodhisattva olma hikayesi anlatılır. Diğer mitolojilere kıyasla Buddhist mitolojide yılanın konumu çok daha iyi bir yerdedir. Buddhist mitolojide yılan koruyucu ve sadık bir adanan olarak karşımıza çıkar.

   Genel olarak yılan sembolü hem yıkıcı hem de yaratıcı rolleriyle pozitif ve negatif anlamlara sahip çift yönlü bir semboldür. Hint kültüründe yılan; üremeyi, yeniden doğumu ve yenilenmeyi simgelediği gibi, gücü kontrol altına alınmayan yılan ise yıkımın bir simgesi olmuştur. 



[1] Midgard: İskandinav mitolojisinde zaman zaman su yüzüne çıkarak dünyayı zehirlediğine inanılan bir yılandır.  Zamanla o kadar büyümüştür ki tüm dünyayı sarmalamıştır. Daha sonra Thor tarafından öldürülmüştür.

[2] Quetzalcoatl: "Tüylü yılan" olarak bilinir. Mitolojik özellikleri kültürden kültüre ( Miştek, Toltek, Aztek, Maya, İnka, Kızılderili kabileleri) değişiklik göstermektedir. Aztek mitolojisinde ölüm ve dirilişin, suların ve rüzgarların tanrısıdır.

[3] Python: Yunan mitolojisinde Apollon tarafından öldürülen dev yılan.

[4] Apophis: Mısır mitolojisine göre  Nil Nehri'nde yaşayan dev bir  yılan. Aynı zamanda karanlığın ve kaosun tanrısı olarak bilinir.

[5] Vasuki: Yılanların kralıdır. Süt Okyanusunun çalkalanmasında büyük rol oynamıştır.

[6] Tutankhamun: Tutankamon olarak da bilinen bir Mısır firavunudur. ( MÖ 1332- MÖ 1323 )

[7] Samsara: Hint dinlerinde ( Hinduizm, Buddhizm, Cainizm, Sikhizm ) doğum, ölüm ve yeniden doğum döngüsünü ifade eder.

[8] Şiva: Hint mitolojisinde yok edici tanrı. Bir şeyi yok etmek istediği zaman, iki kaşı arasında bulunan üçüncü gözünü açarak onu yok eder. Ayrıca Hindu tanrı üçlemesi olan Trimurti'nin  (Brahmā - Vishnu - Shiva ) bir parçasıdır.

[9] Ganeşa: Hint mitolojisinde yer alan fil başlı tanrıdır. Şiva ve Pārvatī'nin oğludur.

[10] Atum: Mısır mitolojisinde Atem veya Tem olarak da bilinir. Kendini Nun (Nil) Nehri'nde yarattıktan sonra, dünyayı ve diğer tanrıları yaratmıştır.

[11] Uraeus: Ayağa dikilmiş kobra sembolü.



KAYNAKÇA

Alparslan Salt / Ansiklopedi Neo - Spiritüalist Yaklaşımlarla Ezoterik Bilgilerin Işığında Semboller

Clare Gibson / Semboller Nasıl Okunur ?

Heinrich Zimmer / Hint Sanatı ve Uygarlığı

Korhan Kaya / Hin'te Tanrı

                      / Hint Felsefesinin Temelleri

Mircea Eliade / İmgeler ve Simgeler

                       / Mitlerin Özellikleri

Nanon Gardin & Robert Olorenshaw / Larousse Semboller Sözlüğü

Milay Köktürk / Kültür ve Sembol Bir Cassirer İncelemesi

Çev. Seda Toksoy / Semboller ve İşaretler

Yorumlar